23 Kasım 2010 Salı

Başörtüsü özgürlük değil, kadına yönelik baskının sembolüdür!

Üniversiteye türbanla girişin serbest bırakılması, ilkokula giden kız öğrencilerin başörtüsüyle derse girmeleri nedeniyle tartışma başlattı.

Kadın bedenine getirelen her kısıtlamanın kökeninde, kadını bir erkeğin özel mülkü olarak görme vardır. Sadece erkeklere tanınmış olan bu hak, dinler tarafından onaylanıp, desteklenip sürdürülüyor.

Kadın üzerindeki bu mülkiyetin savunulacak hiçbir tarafı olamaz.

Bu nedenle türbanı bir “özgürlük” veya “dini hak” olarak görmek, hem özgürlüğün kendisine hem de hakkın kendisine aykırı.

AKP, iktidarda olduğu yıllar boyunca, türban sorunun çözeceği mesajını veriyor ve bunun için daha fazla oy istiyor. Bazı çevreler, AKP’nin bu “sorunu” çözmeye gerçekten niyeti olmadığını söylüyor: Çünkü türban, hükümetin elinde bir oy isteme bahanesi, deniyor. Böyle olsa bile bu konuda ilerleme olduğu açık.

En azından türbanlı öğrencilerin, daha önce alınmadıkları sınavlara ve üniversiteye alınmasına ilişkin kağıt üzerinde ve fiili uygulamalar yaygınlaştı. Hükümet kanadı, “18 yaşını doldurmuş” yani “yetişkin” kabul edilen herkesin, kiyafet “serbetliği”nin olması gerektiğini söylüyor. Ve başka bir amaçlarının, örneğin ilköğretim veya lisede türbana iznin gündemlerinde olmadığını açıkladılar.

Bu komik bir aldatmacadır. Hiçbir genç kadın, dini inancına 18 yaşında karar vermez, bu kararından ötürü türban takmaz. Bu süreç, çok daha önceden başlar. Tıpkı, ilköğretim çağındaki bir çocuğun, kendisine uzatılan mikrofonlara “dini inancımdan ötürü türban takıyorum” demesi gibi. O yaştaki bir çocuğun “dini inancı” olmaz, din nedir, tam anlamaz bile.

Ancak gençler, ilkokuldan başlayarak, 1980’de darbeci, Kemalist generallerin emriyle zorunlu olarak din dersi eğitimden geçiyor, aileleri, kuran kursları tarafından yönlendiriliyor. Gençlerin, sorgulaması değil, tekrar etmesi, keşfetmesi değil, boyun eğmesinin istendiği bir eğitimden geçtiği düşünülürse, nasıl kendi tercihlerini, görüşlerini oluşturmaları beklenebilir?

Eğitim Bakanı, sınıfa türbanla giren öğrencilere neden engel olunmadığını yanıtlarken, “kıyafetinden ötürü hiç kimse eğitim hakkından mahrum bırakılamaz” diyor. Üç çocuk için bu kadar özenli olan bakan, her yıl ilkokula gidemeyen 100 bini aşkın kız çocuğuna aynı ilgiyi göstermiyor.

Üniversiteye türbanlı girilmediği için bir çok genç, türban baskısı yapan ailesine bu gerekçeyle karşı durabiliyordu. Ancak bu gençlerin elinden, bu imkan alındı. Artık, gerici bir çok baba, kız çocuklarına daha rahat baskı yapacak. Türbanı “özgür tercih” olarak görüp destek veren, kimi sol çevreler, işte bu gericiliğe destek vermiş oldular.

Bir insanın, ne giyeceği, ne düşüneceği, nasıl hareket edeceğine, kendisi dışında birinin, bir kurumun, dinin, alesinin veya başka herhangi bir yerin karar vermesi hiçbir şekilde özgürlükle bağdaşmaz.

Türban takma “özgürlüğünü” savunanlar, kendilerine ilişkin hiçbir seçim yapma olanağı olmayan kız çocuğu ve kadınların haklarını aynı hararetle savunmuyorlar. Örneğin kadınların töre bahanesiyle öldürülmesi, kocaları tarafından dövülmeleri, ... Aksine türban en önemli tartışma konusu çünkü kadının örtünmesi, gerici fikirlerin, kadına yönelik dini baskının en açık, en görünür simgesidir.

Bu nedenle türban serbestliği yönündeki her adım, kadın özgürlüğünün bir adım daha kısıtlanması demektir.

Kadınlar üzerindeki, başta dini olmak üzere cinsiyetçi, mülkiyetçi tüm baskılar kalkmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder